Köy Düğünde Unutulmayan Bir Anı: İnsanlık, Adalet ve Duyarlılık Üzerine Bir Yolculuk
Adıyaman’ın Kahta ilçesinde, 2011 yılında, bir köy düğününde kameramanlık yapıyordum. Düğünün sonunda, pazar günü öğle zamanı sofralar kuruldu, yemekler servis edildi. Bölgemizde vazgeçilmez düğün yemeği olan yiyor pilav üstü kavurma, kuru fasulye çorbası ve cacık ikram edildi. Konvoy halinde başka bir köyden gelini almaya gitmek üzereyken, ben bir doblonun arkasında konvoyu çekecektim.
Tam o esnada, gözümün önünde 5-6 yaşlarında bir erkek çocuğu yola fırladı. O an şaşkınlıkla donakalmıştım ve tepki verememiştim. Maalesef araç çocuğa çarptı. İlk tespitlere göre, küçük çocuğun ayağı kırıldı ve vücudunda kanamalar meydana geldi. Çocuğun annesi ve babası çığlıklar içinde koşarak yanına geldi. Babasının gözündeki yaşlar, hafızamda donuk bir fotoğraf gibi hala unutamadığım bir anı olarak kaldı.
Çocuğun anne ve babası hakkında bilgi vermem gerekir çünkü bu olayı anlatılmaz duygulara katkıda bulunan ve unutamama sebeb olan bir ayrıntıdır. Çocuğun anne ve babası, köyde yaşayan, tesbit ve izlenimlerime göre doğuştan hafif zihinsel engelli olan 2 kişidir. Evlenerek 4-5 çocuk sahibi olmuşlar ve düğünde de, gariban oldukları belli, çocukları ve kendileri için yemek yemek amacıyla toplumun içinde yer almaya çalışmışlardır.
Çocuğun babasının gözlerindeki yaşlarla çocuğu kucağında feryat ederken, damadın gelip ‘Kim bunları düğüne çağırdı? Düğünümü mahvoldular. Bunların böyle olduğunu bilmiyor musunuz?’ diye tepki göstermesi, o an hiç unutamadığım bir notkaydı. O zamanlar bekar ve çocuğum yoktu, kendimi çocuğun babası yerine katıp derinden üzülmüştüm. Kameraman olarak düğünde çalışan bir misafir olmama rağmen kendimi suçladım, çünkü o an damada tepki vermemiştim. Dahası, düğünde bulunan hiç kimse de damada tepki göstermemişti.
Şu anda 2 kız ve 1 erkek çocuğum olmak üzere toplamda 3 çocuğum var o anı hatırlayıp daha derin üzülüyorum ve aradan yaklaşık 12 sene geçmesine rağmen hala bu olayı unutamadım. Bu olay, beni insani duygulara, adaletsizliklere ve toplumun duyarsızlığına karşı daha derin bir felsefi bakış açısıyla düşünmeye yöneltti. Bu olayda gördüm ki insanlığın yüzleşmesi gereken ahlaki ve etik sorunları var ve toplum olarak daha duyarlı ve empatik olmamız gerektir.